Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı kazanıldıktan sonra çağdaşlaşmanın ve
aydınlanmanın, silahla kazanılan bağımsızlığın teminatı olduğunun bilincinde olan
Cumhuriyet’i kuranlar, “Köy Enstitüleri” modeli ile bunu uygulamaya koydular.
Köy Enstitüleri, “köye öğretmen ve köye yararlı diğer meslek erbabını” yetiştirmek
üzere 1937 yılında açılmaya başlandı. 17 Nisan 1940 yılında da 3083 sayılı yasayla, Hasan
Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kuruldu.
Köy Enstitüleri hareketinin temel ideolojisi; yüzyıllarca ihmale uğramış köy insanına,
kendi yazgısını değiştirecek bilinç ve beceriyi kazandırmaktı. Eğitim bunun bir aracı idi. Asıl
amaç, köy insanının bilinçlendirilmesi ve canlandırılmasıydı. Çünkü okur-yazar olmayan bir
toplum ile Atatürk Cumhuriyetinin hedefi olan çağdaş uygarlığa ulaşılamazdı. İşte Köy
Enstitüleri ile bu eksiklik giderilmeye çalışılmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın sınıra dayandığı
koşullarda, devlet bütçesinin ve genç işgücünün olası savaşa odaklandığı bir ortamda kurulan
enstitülerin parasal kaynağı, sadece Devlet bütçesinden ayrılan payla değil, buralarda yaşayan
özverili öğretmen, yönetici, işçi ve öğrencilerin emeği ile yaratıldı. Bu özveri sayesinde
enstitülerde 1937-46 yıllardı arasında 723 bina yapıldı, on binlerce dönüm çorak ya da
bataklık arazi işlenerek buralardan bol ürün elde edildi.
Öğrenciler; öğreniyor, öğrendiklerini uyguluyor ve üretiyordu. Bu dönemde köy
çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında
öğretmen olarak geri gönderildi.
Yüzyıllardır horlanmış köy çocuklarından yazarlar, şairler, müzisyenler, bilim
adamları çıkmaya başlamıştı. Anadolu uyanıyordu. Köy Enstitüleri’nden yetişenlerin
yaktıkları çoban ateşleri Anadolu’yu aydınlatmaya başlamıştı. Ancak bu yüksek dinamizm ve
Cumhuriyetçi kadronun kazandırdığı ivme gerici ve tutucu egemen güçlerden tepkiler almaya
başlamıştı.
Ülkenin toplumsallaşma sürecini kolaylaştırmak için gerçekleştirilen Köy Enstitüleri
girişimi, kazandığı onca olumlu sonuca karşın dinsel değerlerin çöküşüne neden olduğu
gerekçesi ve komünizm geliyor korkutmalarıyla tamamlanamadı. Önce bilinçli olarak içiboşaltılan ve yozlaştırılan Köy Enstitüleri kapatılarak Anadolu’nun en önemli aydınlanma
projesi ortadan kaldırıldı.
Köy Enstitüsü işlemesini sürdürseydi, ulusal egemenlik ve ulusun tam bağımsızlığı
zedelenmeyecek; her yurttaş, kul olmaktan kurtulup, ülkenin onurlu yurttaşı olma bilincine
ulaşacak; laik, sosyal hukuk devletinin hizmetlerinden her yurttaş yararlanacak; köy-kent arası
uçurum kalkacak; kadın-erkek arasındaki hak eşitliği yerleşecek; insan, çocuk ve emekçi
hakları tam olarak verilecekti. Sabahattin Eyüboğlu’nun “Köy Enstitüleri, bozkırda ağaç
dikmek ve tutturmaktır” diye tanımladığı, Hasan Ali Yücel’in “Bu bizimdir, kimseden
almadık; bizden alsınlar” diyerek milli ve özgün bir proje olduğuna işaret ettiği Köy
Enstitüleri, pek çok yabancı bilim adamının da dikkatini çekmiş, akademik çalışmalara konu
olmuştur. UNESCO da bu modeli gelişmekte olan ülkelere tavsiye etmiştir.
Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun
kaynağında Köy Enstitüleri’nin kapatılması yatmaktadır. Köy Enstitüleri’nin kapatılması
ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması
anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu
doğurmuştur. Enstitülerin kapatılması Türkiye’nin aydınlanma tarihinde gericiliğin zaferi
olarak yerini almıştır.
Ne yazık ki, o gerici anlayışın uzantıları bugün de işbaşındadırlar. AKP iktidarı
döneminde uygulanan politikalarla eğitimin niteliği düşürülmüş, çağdaş, bilimsel, akılcı, laik
eğitim sistemine büyük bir darbe vurulmuştur. 4+4+4 eğitim sistemi ile Cumhuriyet’in temeli
olan “Öğretim Birliği” parçalanmış, laik, bilimsel, parasız ve ulusal eğitim yok edilmiş,
okullarımız medreseye döndürülmüştür. Siyasi iktidar, çocukları medrese eğitimi ile
“itaatkar”, “biat eden” kullar haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Bugün Köy Enstitüsü ruhunu yeniden yakalamak ancak çağdaş, üretken ve demokratik
eğitim yöntemini ulusal eğitim sistemimizin her aşamasına uygulayarak; eleştiren, sorgulayan
çağdaş bireyler yetiştirmekle olur. Üretken ve yaratıcılığın desteklendiği eğitim anlayışı
bugün yaşadığımız eğitim sorunlarının da çözümü olarak görülmelidir. İşte o zaman
Atatürk’ün ve cumhuriyetin öğretmenlerden istediği ‘Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’
nesilleri yetiştirebiliriz.
79. Kuruluş Yıldönümünde Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı
geleneğine sahip çıkıyoruz. Eğitim-İş olarak amacımız; Köy Enstitülerinin felsefesi, heyecan ve ruhunu okullarımızda yaşatmak, tüm yurtta cumhuriyetin, aydınlanmanın ateşini yeniden
yakmak, ülkemizin geleceğine umut ve ışık olabilmektir. Cumhuriyet öğretmenlerinin yegane
örgütü Eğitim-İş, Mustafa Necati’den, Hasan Ali Yücel’den, Fakir Baykurt’tan, hepsinden
önemlisi Başöğretmenimiz Mustafa Kemal’den devraldığı bu görev ve sorumluluğu yerine
getirme azim ve kararlılığındadır.