İki büyük depremin ardından daha sık kullanılmaya başlayan vicdan ve vicdansızlık uzmanlarca da değerlendirildi. Uzmanlara göre, vicdan Tanrı’nın tatlı bir fısıltısı, vicdansızlık ise psikiyatrik bir sorun. Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Yeşildal, önemli bilgiler verdi. İşte özellikle vicdansızların okuması gereken o bilgiler…
Sosyal medyada dolaşan “Vicdan, Tanrı’nın tatlı bir fısıltısı” sözünün çok anlamlı olduğunu belirten Mahir Yeşildal, “Her zaman tatlı bir fısıltı değil ama vicdan kişinin içinde var olan bir şey. Ahlak, davranışlara yansıyan yönüdür, ahlak eğer kişinin dış ilişkileri ve dış işleriyle sorumlu bir kavramsa vicdan da daha ziyade kişinin iç işleriyle iç dünyasıyla alakalıdır. Normalde vicdan kavramı kişinin kendi iç dünyasında yaptığı hareketlerin kendi değerlerine, dünya görüşüne ya da evrensel ahlak yasalarına uygun olup olmadığını test eden ve kişiyi doğru yönde karar alma konusunda yönlendiren bir pusuladır. Vicdanla ilgili önemli metaforlardan biri de kişinin iç pusulası derler. Mekanik bir tanım olduğu için her pusula gibi onun da şaşma ihtimali var” diye konuştu.
SOSYAL VE BİREYSEL VİCDAN BİRBİRİNDEN ÇOK FARKLI
İki tür vicdan olduğunu ve her ikisinin de birbirinden farklı olduğuna vurgu yapan Yeşildal, şunları söyledi:
“Bir sosyal vicdan, bir de kişinin bireysel vicdanı, buna bazı kaynaklarda çekirdek vicdan deniyor. Sosyal ve bireysel vicdan ayrımı şurada çok önemli: İkinci dünya savaşında Enola Gay uçağıyla Hiroşima’ya bomba atan pilot, 92 yaşında öldü. O tarihten sonra 60 yıl yaşadı, o 60 yıl boyunca her verdiği röportajda vicdanının çok rahat olduğunu söylüyordu oysa bombayı attı ve Hiroşima’nın 600 metre kadar üstünde bomba infilak etti. Sabah 08:00 sularında insanlar işe gidiyordu. Yaklaşık 65 bin kişi ki bunlardan çok büyük bir bölümü dışardayken yanarak can verdiler ve bu bombayı atan pilot ömrünün sonuna kadar vicdanen çok rahat ve müsterih olduğunu söyledi.
SOSYAL VİCDAN TRİBÜNLERE OYNAR
Bu durum az önceki vicdan tanımıyla çelişkili bir durum gibi görünüyor ama aslında öyle değil. Sosyal vicdan biraz da toplumsal normlarla belirlenen ve aslında daha sahte olan bir vicdandır. Biraz daha sekülerdir. Mesela Suriyeli mülteciler konusunda herkes vicdanını çok sızladığını onlara üzüldüğünü söyler ama hiç kimse kredi kartı ekstresinin binde biri kadar ya da maaşının on binde biri kadar bir katkıyı yapmayı aklından geçirmez. Bu sosyal vicdan ya da İsrail’le ülke olarak aramız kötü olur kola içmeyiz. Her içtiğimiz kolanın Filistinli Müslüman kardeşlerimize bir kurşun olarak döndüğü gibi saçma sapan bir düşünce ile aslında o sosyal vicdanı besleyen bir şey yaparız. Tabi sosyal vicdan her zaman böyle değildir ama seküler yönü çok güçlü bir yapıdır, biraz daha tribünlere oynar ve kişinin içsel dünyasıyla bağlantısı zayıftır.
ÇEKİRDEK VİCDAN NEDİR?
Çekirdek vicdan böyle değil, mesela Hiroşima’ya bomba atan bir pilot tek tek 65 bin kişiyi öldürebilir miydi ve yakarak öldürebilir miydi? Sanırım öldüremezdi. Çok ulvi ve yüce bir amaca inanmış olsa bile muhtemelen 100-200 kişiden sonra o kendi içsel mekanizması, büyük bir patoloji yoksa onu bir yerde durdururdu. Dolayısıyla bu yönüyle sosyal vicdan toplumsal vicdan aslında çoğu noktada koca bir balon ama iç vicdan öyle değil. Yani kişinin çekirdek vicdanı öyle değil.”
SÜPER EGO, DÜRTÜLERİN VİCDAN SÜZGECİNDEN GEÇMESİNİ SAĞLIYOR
Süper egonun kısmen vicdan diyebileceğimiz bir kavram olduğunu ifade eden Mahir Yeşildal, şunları söyledi:
“Freud kişiliği daha doğrusu ruhsal aygıtı tanımlarken ego ve süper egodan söz eder. Yani kabaca alt benlik ve üst benlik şeklinde sınıflandırma yapar. Freud’a göre alt benlik id, sürekli haz peşindendir ve o hazzı yerine getirmek için her şeyi yapabilir. Süper ego ise bizim kısmen vicdan diyebileceğimiz kavramdır. İdden gelen dürtülerin bir süzgeçten geçmesini sağlar. Mantık ve muhakeme süzgecinden en önemlisi de vicdan süzgecinden geçmesini sağlar. Ego da benlik de tüm bunların dengeye vardığı yerdir. Süper ego, çocukluk döneminde 3-6 yaş arasında oidipal dönemde çocuğun anne ve babasıyla kurduğu ilişkilerle çok yakından alakalı.”
Vicdan azabı, birey tarafından bir his olarak yaşandığını belirten Mahir Yeşildal, “Vicdan azabı için psikiyatrik bir problem olarak değerlendirmek mümkün değil. Eğer siz bir suça, bir günaha yanlışa ya da toplum açısından normal olarak görülen ama kendi iç dünyanızda o katı süper ego nedeniyle sizi rahatsız eden bir eyleme imza attıysanız ömrünüz boyunca halk arasında başını yastığa rahat koyma diye bir tabir vardır ya başınızı yastığa rahat koyamazsınız.
Ya da her an sözlüye kaldırılacak öğrenci pozisyonunda diken üstünde olursunuz çünkü vicdan azabı denilen şey gelişini önceden haber vermiyor. Sizi hazırlamıyor ve herhangi bir yerde tutup boğazınıza sarılabiliyor. İç dünyanızda hissettiğiniz bu acı, psikiyatrik bir anksiyete, depresyon ya da kederle açıklanamayacak kadar ağır bir acı çünkü bu, kişinin kendisine yönelttiği ve kendi düşüncelerini duygularını ve varlığını kendi vicdanının o ağır çarkları altında ezdiği bir durum” diye konuştu.
Vicdan azabı ile ömür boyu yaşayan kişiler olduğunu ancak buna yaşamak denilemeyeceğini ifade eden Yeşildal, “Bu kişiler genelde hayatları boyunca kendi iç dünyalarında hissettikleri gerginliği ve gerilimi atamadıkları için tırnak içinde rahat mutlu ve huzurlu bir hayat yaşayamazlar. Yaşamaları için beynin ön bölgesinde çok ciddi bir patolojinin olması gerekiyor mesela çok ciddi bir antisosyal kişilik bozukluğu olması gerekiyor. Kişide antisosyal kişilik bozukluğu varsa yaptığı şeyle ilgili vicdani bir muhasebeye gerek duymaz. Öldürdüğü, tecavüz ettiği insanlar ya da hayvanlarla ilgili kendi iç dünyasının onu ezmesine izin vermez” diye konuştu.
Psikiyatrist Mahir Yeşildal, vicdan azabının bir zaman geçtikten sonra beyinde kimyasal bir değişikliğe neden olabileceğini, bununla ilgili çalışmalar bulunduğunu söyledi.