TBB ÇEVRE VE KENT HUKUKU KOMİSYONU’NDAN TURİZM TEŞVİK YASASI UYARISI
“TOPLUMA, GELECEĞİMİZE VE EKONOMİYE ZARAR VERECEĞİNDEN ENDİŞE EDİYORUZ“
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu tarafından, TBMM Genel Kurulu’nda dün kabul edilen “Turizmi Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a ilişkin açıklama yapıldı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
İçinde bolca “çevre”, “yeşil”, “doğa koruma” kavramları geçen bir yerel seçim dönemini geride bıraktık. Pek çok aday, kentlerdeki dikey ve yoğun yapılaşmanın “kente karşı suç oluşturduğuna”, bundan sonra “yatay” ve insana saygılı mimariye yönelileceğine, doğanın koruma altına alınacağına dair beyanlarda bulunma zorunluluğu hissettiler. Durum, gerçekten de o kadar kötüleşti. Kıyı alanları, denizler, yaylalar, dereler, koruma altındaki alanlar dahil dünyada yaşamın devamını sağlayan biyolojik koşulları üreten yerlerden geriye kalan, insansız doğa alanları yakın ve ciddi bir tehdit altında.
Adayların çoğunun kendisini en azından “çevreci” gösterme eğilimine girmesi, duyarlılığın ana akım siyasette yer etmeye başladığını göstermesi açısından kayda değer. Ancak bunun bir gösteriş malzemesi haline dönüşmesi eğilimi var ki, o noktada durum epey farklılaşıyor. Aradaki farkı belirleyecek olan ise bazı karar ve uygulamalarda değişiklik olup olmayacağı.
Seçim döneminin hemen öncesinde, çevreyi kirleten termik santrallerin çevre mevzuatından daha uzun bir süre için muaf tutulmasını sağlayan bir kanun teklifinin, tüm siyasi partilerin oybirliğiyle geri çekilmesi önemli bir kazanım iken, seçimin hemen ardından, mevcut olumsuzlukları yaratan yeni bir kanun teklifinin alelacele hazırlanarak TBMM’ye sunulması ve Genel Kurul’da yeterince tartışılmadan ve sivil toplumun görüşü alınmadan kabul edilmesi, bizleri ciddi şekilde kaygılandırmış, umut kırıcı olmuştur.
“Turizmi Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ile turizm merkezlerinde bulunan taşınmazların, ormanlık alanlar dahil, imar planı olup olmamasına, imar planlarında turizme ayrılmış olup olmadığına bakılmaksızın turizm yatırımlarına tahsis edilmesi sağlanacaktır.
Kanunda “tarihi ve kültürel değerlerin yoğun olarak yer aldığı ve/veya turizm potansiyelinin yüksek olduğu yöreleri korumak, kullanmak, sektörel kalkınmayı ve planlı gelişmeyi sağlamak amacıyla değerlendirilmek üzere sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan edilen bölgeler” olarak tanımlanan “kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri” ile ilgili önceki kanun, bu bölgelerde yer alan, imar planı yapılmış ve turizme ayrılmış taşınmazların, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın talebi üzerine tahsis edilmesini içerirken, değişiklik ile “imar planı yapılmış ve turizme ayrılmış” ibareleri kanun metninden çıkarılmış, Bakanlığın “turizm amaçlı değerlendirmesinde yarar gördüğü” tüm taşınmazların tahsisinin önü açılmıştır.
İmar, yerleşim ve yapılaşma demektir. Bir bölgede, bir alan ile ilgili imar planı yapılmış olması, yerleşim ve yapılaşmanın varlığını işaret eder. Bu nedenle, imar planı bulunan alanlarla ilgili kararlar, yerleşim ve yapılaşma temelli olmak durumundadır. Ötesinde, imar planı koruma ve kullanma dengesini, uzun vadeli olarak gözeten bir düzenleme niteliğinde olmalıdır.
Buna karşın, imar planı bulunmayan ve turizm amacına ayrılmamış taşınmazların, bu anlamda önceden belirlenmiş bir amaç, kurulan denge ve uzun vadeli planlama olmaksızın kullanıma açılması, koruma amaç ve işlevini geçersiz kılacaktır.
Türkiye’de pek çok turizm bölgesinde, atıl, kötü, işlevsiz ve plansız tesis edilmiş turizm amaçlı yapı ve kullanım mevcuttur. Günümüz dünyasında, özellikle yabancı turistlerin bu çirkin, plansız, kötü turizm alanlarına yönelmediği, bundan sonra da yönelmesinin mümkün olmadığı açık ve tartışmasızdır. Bu çerçevede doğru uygulama ve politika, korunan/korunması gereken alanlara müdahale yerine mevcut, kötü yapı ve kullanımların, yeni bir planlama ile iyi uygulamalara dönüştürülmesi olmalıdır.
Uzun vadede, insan elinin değmediği, koruma altındaki alanların veya sınırlı kullanımının söz konusu olduğu tarihi ve kültürel koruma/gelişim bölgelerinin olduğu haliyle korunması üstün kamu yararının gereğidir. Bilimsel gerçek olduğu tartışmasız olan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin durdurulması bu tür karar ve uygulamalara bağlıdır.
Bu nedenle, somut bir ihtiyaç ve gerekçe gösterilmeksizin, koruma alanları ile ormanlık alanlarda kullanımı arttırmaya yönelik olarak TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen “Turizmi Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un yukarıda belirtilen hükümleri ile ilgili olarak TBMM’ye sesleniyoruz:
Yapılan değişikliğin; topluma, geleceğimize ve ekonomiye zarar vereceğinden endişe ediyoruz. Yanlıştan en kısa sürede dönülmesini umut ediyoruz.