Uzmanlar, son yıllarda daha da popüler hale gelmeye başlayan dikey tarım uygulamaları ile ilgili yaygın mitleri açıkladı.
Bitkilerin topraksız olarak, köklerinin besin çözeltisi içinde yetiştirildiği yenilikçi bir tarım yaklaşımı olan dikey tarımın küresel pazar değerinin 2029’a kadar yaklaşık 23 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor.
Genellikle bu topraksız yetiştiricilik büyük sera veya depolarda, bitkilerin raflar üzerinde yüksekçe istiflendiği bir ortamda gerçekleşiyor ve aydınlatma, sıcaklık ve nem gibi parametreler bilgisayar sistemleri tarafından kontrol edilebileceği için, bazen ‘kontrollü çevre tarımı’ olarak da adlandırılabiliyor.
Surrey Üniversitesi‘nden Zoe Harris‘in aktardığına göre dikey tarım, kısıtlı alanlarda çok miktarda gıda üretme potansiyeline sahip ancak uzmanlar, bu konuda dört ana yanılgı bulunduğunu ifade ediyor.
1. ‘Dikey çiftlikler hakim olacak’
Dikey tarımın geleneksel tarla tarımını tehdit ettiği düşünülebilir ancak bu, gerçeği yansıtmıyor. Şu anda bu yöntem yalnızca marul ve yapraklı yeşillikler gibi küçük, hızlı büyüyen ve yüksek değere sahip bitkiler için karlı sayılıyor.
Dikey tarım maliyetlerinin ölçek ekonomisi ve süreçlerin standardizasyonu sayesinde düşmesi bekleniyor, böylece daha geniş bir bitki yelpazesi bu yöntemle yetiştirilebilecek. Ancak uzmanlar, bu şekilde yetiştirilmesi mümkün olan bitkilerin yetiştirilmesinin etik bir mesele olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin, buğday gibi tahıl ürünlerinin dikey tarımı teknik olarak mümkün olsa da, gereken yüksek enerji nedeniyle maliyet açısından etkili değil.
2. ‘Dikey tarım herkesi besleyecek’
Bu düşünce çekici olsa da, şu an için gerçeklikten uzak. Dikey olarak yetiştirilen ürünler genellikle yüksek fiyatlarla satılıyor; ürün daha yüksek maliyetle üretildiği için, daha yüksek fiyattan satılıyor.
Dikey çiftlikler, iklim kontrolü sağlayan büyüme odaları, topraksız sistemler, aydınlatma, ısıtma, soğutma ve havalandırma gibi altyapılar nedeniyle yüksek sermaye giderlerine sahip. Bazı araştırmacılar, şehir merkezlerinde kurulacak dikey çiftliklerin beslenme açısından yetersiz bölgelerdeki sorunları çözebileceğini öne sürüyor. Bu, tüketicilere yakın yerlerde yiyecek üretilmesi anlamına geliyor; ancak bu ölçeği genişletmek için maliyetlerin düşürülmesi gerekiyor.
3. ‘Dikey tarım sürdürülebilir değildir’
Bu argüman genellikle, dikey çiftliklerin çalışması için elektriğe ihtiyaç duyması gerçeğinden kaynaklanıyor. Ancak, yüzde yüz yenilenebilir enerjilerle çalışan bir şebeke bu noktayı geçersiz kılabilir. Birçok ticari dikey çiftlik zaten elektriğini yenilenebilir enerji sağlayıcılarından alıyor. Ayrıca, tarla tarımının dizel traktör kullanımı gibi ilişkili emisyonları da bulunuyor.
Dikey tarım, kapalı devre dolaşım sistemi sayesinde su ve gübreyi defalarca kullanabilir. Yağmur yağdığında, tarla tarımında fazla tarım kimyasalları toprağa, yeraltı sularına veya nehirlerimize karışırken, dikey çiftliklerde böyle bir akıntı yok.
İngiltere’deki yapraklı yeşilliklerin çoğu su sıkıntısı çeken bölgelerde yetiştiriliyor ve sulama, mevcut su kıtlığını daha da kötüleştiriyor. Dikey çiftliklerin kontrol edilen ortamı, bu sentetik kimyasallara olan ihtiyacı azaltır veya ortadan kaldırabilir. Eğer dikey çiftliklerde zararlılar sorun olursa, uğur böcekleri gibi doğal yırtıcılar yaprak bitlerini öldürmek için kullanılabilir.
4. ‘Dikey tarım doğal değildir’
Dikey tarım, teknoloji kullanarak doğada mevcut olan süreçleri ve ortamları taklit eder; doğal süreçlere müdahale etmez veya onlara meydan okumaz. Tarla tarımında, bitkiler toprakta büyür ve fotosentez için güneş ışığından yararlanır. Besin maddelerine hem topraktan hem de gübrelerden erişirler.
Dikey tarımda, LED ışıklar güneş ışığını taklit eder ve hatta ışık oranlarını iyileştirerek bitkilerin daha hızlı büyümesine ve daha yüksek besin seviyelerine ulaşmasına yardımcı olacak şekilde programlanabilir. Kullanılan gübreler, tarlada kullanılanlarla aynı elementlerden oluşur. Dolayısıyla dikey tarımın doğallığı da, subjektif bir tartışma konusu.